Son dönemde yaşanan çatışmalar ve insanlık dramları dünya genelinde büyük yankı uyandırdı. Özellikle İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonları, savaş suçları iddialarını gündeme getirdi. Bu bağlamda, dünyanın dört bir yanındaki sivil toplum kuruluşları, insan hakları örgütleri ve uluslararası hukuk uzmanları, İsrail'in uygulamalarının sorgulanması ve sorumluların hesap vermesi adına harekete geçtiler. Bu yazıda, savaş suçlarıyla ilgili oluşturulan uluslararası baskıyı ve hesap sorma mekanizmalarını ele alacağız.
Hollanda merkezli İnsan Hakları Organizasyonu, son iki yılda artan çatışmaların ardından İsrail'i, sivil halkı hedef alan askeri taktikler ve yoğun bombardımanlar nedeniyle savaş suçu işlemekle suçlamakta. Bu iddialar, özellikle Gazze'ye yönelik saldırılar sırasında sivil can kayıplarının artmasıyla alaka kazanmıştır. Gazze Şeridi'nde yaşanan dram, sayısız masum insanın hayatını kaybetmesine, yaralanmasına ve evsiz kalmasına neden oldu. Filistin Özgürlük Örgütü (Fatah) ve Hamas, bu bağlamda uluslararası toplumu İsrail hükümetine karşı daha sert adımlar atmaya çağırıyor.
İsrail’in askeri operasyona ilişkin gerekçeleri arasında, yüzlerce roket saldırısı sonrası kendilerini savunma hakkının olduğu savunulsa da, pek çok insan hakları savunucusu bunu yeterli görmüyor. Gerçekten de, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu birçok sivil hayatını yitirdi. Panic araştırma grubu, bölgede yaşanan çatışmalarda sivillerin, çoğu zaman hedef alınmamaların yanı sıra, bunların sonuçlarının tamamen göz ardı edildiğini aktarıyor. Uluslararası insan hakları örgütleri, bunun bir sürü savaş suçu olduğu yönünde tam bir mutabakat sağlıyor.
Uluslararası hukuk, savaş suçlarıyla ilgili hesap sorma mekanizmalarını içermekte ve bu bağlamda bir dizi projenin yürütülmesini mümkün kılmaktadır. Bu tür eylemler için Uluslararası Ceza Mahkemesi, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar aktif bir rol üstleniyor. Tüm bunlara rağmen, İsrail'in uluslararası hukuku ihlal ettiği yönündeki şikayetler, zaman zaman tozlu raflarda kayboluyor. Fakat artık bu duruma bir son verilmek isteniyor. Beyaz Saray, Avrupa Birliği ve diğer dünya liderleri, yaşanan gelişmelere kayıtsız kalmayarak, Filistin'e yönelik eylemlerin incelenmesi ve hesap sorma mekanizmalarının işleyişini sağlamaya yönelik adımlar atmaya hazırlanıyorlar.
Birleşmiş Milletler, 2021'de Gazze'de yaşanan çatışmalar sonrası bağımsız bir soruşturma komisyonu oluşturmuştu. Bu komisyon, olayları inceleyerek savaş suçları hakkında raporlar sunmayı hedefliyor. Ancak, henüz somut bir sonuç almadan süreç adeta tıkanma noktasına gelmişti. Fakat uluslararası kamuoyu, artık bu raporların dikkate alınması adına sesini daha gür bir şekilde çıkarma kararı aldı. Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan kampanyalar, savaş suçlarına karşı duyarlılığı artırmaya yönelik önemli bir araç haline geldi.
Israel'in savaş suçlarının sorgulanması ve sorumluların hesap vermesi amacıyla yürütülen bu kampanyalar, dünya genelinde oldukça geniş bir destek bulmakta. İnsan hakları savunucuları, her gün daha fazla kişinin duruma dikkat çekmesi ve İsrail hükümetinin eylemlerine karşı çıkması için bilinçlendirme çalışmaları yapmaktadır. Eğitim, akabinde farkındalık oluşturma ve eyleme geçirme aşamasında daha çok insanın katkı vermesi hedeflenmekte. Öncü isimler, bu durumu 'toplumsal bir hareket' olarak tanımlamakta ve bu hareketin zamanla daha kalıcı kazanımlar elde edeceğine inanmaktadırlar.
Bunun yanı sıra, hükümetler düzeyinde bir dizi iş birliği ve birlikte çalışma süreci planlanmakta. Sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları, bu hareketin yalnızca bir başlangıç olduğunu ve uluslararası topluluğun birlik içinde hareket etmesinin, savaş suçlarıyla mücadelede etkili olabileceğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, dikkat çekici bir diğer nokta ise yapılan her eylemin, özgürlük ve adalet arayışındaki Filistinlilere büyük bir umut vermesi.
Sonuç olarak, İsrail'in savaş suçlarıyla ilgili yapılan çağrılar ve oluşturulan baskı, sadece Filistin halkı için değil, tüm insanlık için önemlidir. Uluslararası toplumun bu meseleye el atması, gelecekte benzer insanlık dramlarının yaşanmaması için hayati bir adım olma özelliği taşımaktadır. Uygulanan stratejiler, bir bakıma uluslararası hukukun işlerliğini artırmanın yanı sıra, insan haklarının korunması adına da önemli bir adım olarak öne çıkmaktadır. Uluslararası camia, insanlık onurunu koruma noktasında daha fazla çaba göstermeye ve bu konuda sağlam bir duruş sergilemeye hazırlanıyor.