Türkiye'de son yıllarda giderek artan kadın cinayetleri, toplumsal bir yara haline geldi. Kadın cinayetleri, yalnızca birer istatistik değil, ailelerin dağılmasına, toplumun karamsarlığının artmasına ve kadınların özgürlüklerinin kısıtlanmasına yol açan trajik olaylardır. Bu olaylardan biri de genç kadın Sena'nın dramı. Sena, yaşadığı korku dolu anları ve bu süreçte toplumun duyarsızlığını dile getirerek, "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" diyerek yardım çığlığını duyurdu.
Sena, 30 yaşında bir genç kadın olarak, sıradan bir yaşam sürerken bir gece, yaşadığı mahallede artan şiddet olaylarıyla karşılaşmaya başladı. Sıklıkla maruz kaldığı cinsiyet temelli şiddet ve taciz olayları, onun hayatını cehenneme çevirdi. Arkadaşları ve ailesiyle paylaştığı anekdotlar, onu bu korkunç duruma sürükleyen toplumsal algıyı ortaya koyuyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" diyerek sadece kendi hikayesini değil, Türkiye genelinde yaşanan benzer trajedileri de dile getirdi.
Sena'nın çağrısı sosyal medyada büyük yankı buldu. Kadın cinayetleri ve şiddet olaylarıyla mücadele eden birçok sivil toplum kuruluşu, Sena'nın hikayesini paylaşarak daha fazla kadının sesinin duyurulması gerektiğini belirtti. Türkiye'de kadınların hayatını tehdit eden bu tür olaylar, her geçen gün daha fazla kadın adına dava açılmasına neden oluyor. Fakat bu davalar, adaletin ne kadar hızlı tecelli ettiğine dair soru işaretleri taşımakta. Sena'nın başlattığı bu farkındalık kampanyası, toplumun gözlerini açmak ve kadına yönelik her türlü şiddeti sona erdirmek adına hayati bir öneme sahip.
Toplum olarak kadına yönelik şiddetle mücadelede atılacak adımlar büyük önem taşımaktadır. Öncelikle, kadınların yaşadığı şiddeti kabul etmek ve bu durumu normalleştirmemek gerekir. Eğitim sistemi, toplumsal cinsiyet eşitliğini aşılamak ve şiddetin doğurabileceği sonuçlar hakkında toplumun bilinçlenmesine katkı sağlamak için yeniden yapılandırılmalıdır. Medya, şiddet haberlerini verirken dikkatli olmalı, kadınları daha fazla kurban sayısı olarak değil, bir insan olarak göstermelidir. Bu tür haberlerin kadınların toplumdaki yerini zedeleyen bir algı oluşturulmasını önlemek için etik kurallara uygun bir şekilde sunulması gerekir.
Ayrıca, kadınlar yalnız değillerdir. Onlara destek olmak, seslerini çoğaltmak ve yanlarında yer almak önemlidir. Halkın, kadın cinayetlerine karşı duyarlılığını artırmak ve bu konuya dikkat çekmek amacıyla protesto ve farkındalık yürüyüşleri düzenlenebilir. Özellikle genç nesil, sosyal medyada bu tür konulara eğilim göstererek, kampanyalara katılmak ve şiddet karşıtı projelerde yer almak için motive edilmelidir. Toplum olarak, her bireyin eşit haklara sahip olduğunu ve kadınların hayatlarının korunması gerektiğini unutmamalıyız.
Sena'nın hikayesi, sadece bir bireyin yaşadıkları değil, Türkiye'deki çoğu kadın için geçerli olan bir ödüller yumağıdır. Kadın cinayetlerinin önlenmesi, toplumun her kesiminin bu konuda ortak hareket etmesiyle mümkün olacaktır. Bu nedenle, Sena'nın çığlığına kulak vermek, yalnızca onun değil, tüm kadınların kurtuluşunu sağlayacak bir adım olacaktır. Unutulmamalıdır ki, her kadın yaşama hakkına sahiptir ve bu hak, herkes tarafından korunmalıdır. Kadın cinayetlerine son vermek için, toplumsal dönüşüm şart!